çeşn-i aşkın şehri
Derdi de keyfi de, narı da rahmeti de, umursamazlığı da, sarıp sarmalaması da kabulümdür. Nazına, kaprisine, vurdumduymazlığına da, tutkusuna, çekiciliğine, sevdasına da eyvallah. Aşk; böylesi bir sürü zıtlığı, çelişkiyi, gelgiti, döngüyü içinde barındıran bin bir lezzetli bir çeşni olmalı. İstanbul gibi, yani; çeşn-i aşkın şehri gibi.
Eskilerin deyimi ile “der saadet” deki her adımda dünya tarihinin üstünde yürüdüğümüzün bilinci ile ruhumuzu lirik bir iklimde demlemeliyiz. Bu şehirde her an bir tarihle, tarihi yazanlarla karşılaşmamak içten bile değil. İnsanoğlunun, İstanbul’u keşfedip, işgal ettiğini sandığından beri O’na ve her haline esir düşmüştür. Düştüğüne hiç pişman olmadan, cennetten kopmuş bu hülyalı şehre prangalarla bağlanmıştır. Artık her aşığı; bir martı edası ile boğaz içinde bir ömür süzülmek, erguvan ağaçlarının gölgesinde baharı yüreğine perçinlemek ve kutsanmış, kutlanmış bir şehrin keyfinde küreklere asılarak yakamozu karşılamak ister. Efsunu ile ona aşık olmamak hangi akıllının işidir ve ona aşık olan da aklın işi nedir? Son söz bir İstanbul Beyefendisi şairindir:
"Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer"(1)
Saygılarımla...
m.fatih aydemir
15.05.2008
(1) Yahya Kemal BEYATLI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder