daha ben büyümemiştim ki, sen çıkageldin...
Çocuklar bulmuş, getirdiler
kanadı kırılmış bir nisan yağmurunu
nisan'ın kuyruğuna teneke bağlar mı insan,
çocuk olmasa?...
aşk şakasını kaldırır mı insan,
çocuk olmasa...(1)
Daha ben büyümemiştim ki, sen çıkageldin. Şimdi herkes şaşkın bize ait evlerde. Bir sana, bir de bana bakıyorlar hangisi önce büyüyecek diye. Geçen gündü daha babamın sırtında oyun oynayalı: "in artık sırtımdan, büyüdün" derken bana, sen büyülemiş gibi hepimizi, hayatımızın baş köşesine kuruldun. Hangi gündü daha, kurunca giden arabamın zembereği kırılmıştı ve hızla geçti sanki, bir bisikletin üstünde zaman. Daha dün bisiklet aldırma sevdasındaydım babama. İnan ki öyle, daha dün ya da dün gibi bir şeydi. Şimdi ben mi önce ağlayacağım bisiklet için, yoksa sen mi, yoksa yok babam mı? Sorsan babama, onun dizi hala açıyordur; yeni pantolonu ile bindiği bisikletten düşüp, hem dizini, hem de pantolonunu yaraladığı için. Şimdi yan yana pozlar veriyoruz, kişisel serüvenimize. Eskiden en gözdesi bendim bu fotoğrafların. Aynı fonda, ben durağan diğerleri değişken eleman olarak çekilmiş bir çok fotoğraf var elimde. Sabittim, çünkü bendim filmin asıl oğlanı; ninelerimin, dedelerimin ve tüm sevenlerimin vizyon filmlerinde. Şimdilerde de sensin. Seni gören bütün dostlarımız yanına sokuluyor, bir karede resmedilmek için. Biliyor musun fotoğrafçılar; fotoğrafa, resim denilmesinden hiç haz etmezler. Ki sen sakın böyle ifade etme ki, kimseler kızmasın sana. Sonra beni çağırmak zorunda kalacaksın, kavga ettiğin çocuğu korkuturken "benim babam, senin babanı döver" diye. Ama sakın sen kavga etme olur mu? Bedeni ile kanun koyucuların devri geride kaldı ya da öyle umuluyor hukuk arayan bizler için. Ancak işin içine fikirler girdiğinde, fikirler çatıştığında inandıklarından geri adımlar atma. Ve şunu da unutma olur mu? Sen tam olarak bilmez ve inanmazsan savunduklarını; kimseye, kimselere de anlatamaz, inandıramazsın sevdalarını.
Abdurrahim Karakoç' un Hasan'a dediği gibi:
Çok oku, çok düşün, çok şeyler anla,
Aha bu mektubu alınca Hasan.
Manalar iplikten incedir amma,
Kelimeler biraz kalınca Hasan.
Daha ben büyümemiştim ki, sen çıka geldin. Hiç bir çocuk için, babası hiç bir şeyden korkmaz ama sen de saklı kalsın, ben korkuyorum. Bildiklerim sana yetecek mi diye? Acaba her sorun için verecek bir cevabım olacak mı bilgi hazinemin heybesinde? Bu yaşıma kadar ben bir çiçek bile yetiştirmedim. Bilmem bir işe yarar mı ama ilkokul üçüncü sınıfta bir fasulye tanesini pamuklara sarıp, sarmalamıştım. Yeşil bir uç versin diye üç hafta beklemiştim. Oysaki sen birden çıka geldin. Ve hiç bir kitap yazmıyor sana bakmanın gerçek usullerini. Ya da sadece sana bakmanın yazıyor ama hakkını vererek ne büyütmenin ne de adam etmenin yollarını çizebiliyorsun o güncel kitaplarla. Mutlak güç karşısında sadece insanız, hepsi o kadar. Seni Var eden, Yaratan sahip çıksın, yoksa biz ne etsek kar etmez onun Kadri karşısında. Hac suresinde hepimize söylendiği gibi:
"Allah'ın kadrini gereği gibi bilmediler. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir."
Daha ben büyümemiştim ki, sen çıka geldin. Adam olmanın yolu bir aslında. Bize de bildirilen. İnsanız ya, yasak elma sevdalısı. Bu dünya da tutabilirsek elmanın asılı olduğu dala uzanan elimizi, ismini Tuba koydukları İrem Bağlarının, bahçelerinin tapusunu verecekler. Sen o İrem Bağlarından kopup gelmiş gibi kokan günahsızım, hep öyle kalsan, olmaz mı? Olmaz bilirim. Desen ki sen de benim gibi geldin de niye temiz kalmadın? Ben de döner dedene bakarım, o da kendi dedesine. Ama yine de Organize İşler filminde hırsız karakteri oynayan Asım'ın, bir şekilde hayatlarının kesiştiği; çalma, çırpma işlerinden uzak, komedyen Samet'e dediği gibi;
-Senin en sevdiğim tarafın neresi biliyor musun? Sen temizsin, herkesten çok kir gösterirsin.
Daha ben büyümemiştim ki, sen çıkageldin. En derin yerine doğru yüzerdim, hayatın. Şimdi boyumu geçmeyen sığlarda soluksuz kalmaktan çekinmekteyim. Kin, nefret, düşmanlık ve istemesem de hayatın içinde gelip sana kendini gösterecek her ne kadar olumsuz ve güzellikler yanında eğreti duracak olan tüm çirkinlerin dışında kalan, gül kokulu erdemlere karşı cömert ol. Elini sana uzatanlara, sırtını gösterme ve gururunu yen, yenmeye çalış ama onurunu hiç bir kıymet ile değiştirme. Bir fikir adamının dediği gibi: “Dünya kendini ucuza satmıyor!”. Gurur ve Onur arasındaki dağlardan büyük farkı iyi öğren. Ne fark var bunların arasında; her gün, bir çok cümle de "gurur"u bildiğimiz 150 kelimenin içinden çekip çıkartamazsak, yerine "onur"u getirip koyuyoruz, diyenlerden kaç git. Ne saygını, ne de sevgini göstermek seni asla küçültmeyecektir ve en Sevgilinin dediği gibi: "Yaptıklarınızın en faziletlisi Allah için sevmek, Allah için sevmemektir." İsmin gibi; cömert, eli açık ve sana sunulanı, sende olanı, ihtiyacı olanlardan asla saklama, sakınma.
Daha ben büyümemiştim ki, sen çıkageldin. Uzun eşeğim yarım kaldı ve boş kaleye topu yuvarlayacakken hakem maçı bitirdi. Daha ben babamın arkasına saklanma çağındaydım, kapı çalındı ve sen geldin çağam. Nereden geldin diye söylemek için değil yazdıklarım, yoksa bana sorarsan "NE GÜZEL GELDİN, HOŞ GELDİN!". Benim bu şaşkın halimden haberin olsun diyedir yazdıklarım. Bil istedim; beraber büyüyeceğiz, Allah'ın bana lütfettiği ömür süresince. Seninle ilgili çok hayallerim var, yıllardır. Sen daha hiç hayatımın kadrajından içeriye girmemişken, büyüttüğüm ve umarım senin kuracağın hayallerle de bir yerlerde buluşabilecek güncelliktedir. Ama yine de şunu bil ki "Daha ben büyümemiştim ki, sen çıkageldin."
Necip Fazıl Kısakürek'in dillendirdiği bir selam ve aynı zamanda dua ile bitireceğim. Çünkü sevdiklerine verebileceğin en güzel hediye, Yaradan’a içten yakararak yaptığın duadır:
Sana Hak’tan gerçek selamet ve saadet dua ederim.
Cümlenize de...
Saygılarımla
m. fatih aydemir
2007
(1) Yılmaz Erdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder