Sayfalar

13 Haziran 2013 Perşembe

nefsimin kerbela çölünde

     nefsimin kerbela çölünde

     İçimdeki Kâbe’ye yönelme Ebrehe, söz verdim ruhumun yaratıldığı yerde. Söz verdim “Sen yarattın o senin” diye. Kork o zaman,  gelirsen ben bedenimi alır giderim ama O, ona ait olan ruhuma sahip çıkar. Fillerin sahibi (olduğunu sanan kişide) sendin değil mi Ebrehe? “Rabbinin fil sahiplerine yaptığını görmedin mi?(1)

    Tüm rastlantıları rast getirip sonsuzluk yokuşundan yuvarladım. Ne güzel bir tevafuk olmuş değil mi?  O zaman söyle kim verdi bu ismi sana Aksa! Ne çok yakıştırmış. Adın uzak, en uzak demekmiş. Sana kim sahip çıkacak oralarda. Ümmühan’ın evindeki yataktan kalmış Gözbebeğim, gözbebeğinle buluşmuş. Ya biz ne zaman buluşacağız Aksa? Sen gözbebeğimdeymişsin kadar yakın ama cesaret damarımdan en uzaktasın. Sana doğru yürüyorum kendime gelmek için. Vur beni yerden yere, vur ki içimdeki ağlama duvarları yıkılsın. Sen yakınsın da biz mi sana uzak durduk Aksa?



   “O söylüyorsa doğrudur” bu sözü ne vakit duysam kuru bir yaprak olurum, titrerim, hayatın neresindeysem oradan yuvarlanır, düşerim. Hiç durup düşündünüz mü? O an, o şartlar altında, orada siz olsaydınız ne derdiniz? Yatağı soğumadan geri döndüğünü iddia ediyor, diyenlere nasıl cevap verirdiniz? Yüreğimle beraber saklandığım mağaranın kirli, karanlık deliklerinden, dehlizlerinden çıkıp seslenen nefsimin çığlığından korkuyorum: “Sen, sen, sadece önemli olan sen” diye bağırırken. Bir Sıddık bulamaz ki yüreğim içinde taşırken pas ve kir, neredesin arkadaşların en güzeli Ebu Bekir?

    Gözyaşı dökemiyorum sen gibi ey Ömer! Sen nasıl dökerdin, ne çok dökerdin ki; gözyaşının yanağında çizdiği yol yüzüne yer etmişti, iz bırakmıştı. Gözyaşı dökmeyen kalpte gönül yaşar mı? Sen, hani kimseden korkmazdın Ömer, hani hiddetin dağları titretirdi ne duydun da ağladın ve ben ne çok duydum da anlamadım, ağlayamadım? Bir damla bırak bana yanağına dökülmüş gözyaşından, kalbimi mayalayıp yürek edeyim.     

    Nefsimin Kerbela Çölünde, ruhum köşeye sıkışmış. Tüm coğrafyalar kan kırmızı bir hüzün yağmuru ile kızıl bir acıya boyanmakta. Mahremime saklanan şeytan, benliğimin kirli paslı zamanlarında zincirinden boşanmış bir köpek gibi ağzından süzülen salyası ile havlamakta. Dünlerimi ezmiş, ısırmış ve diş geçirmiş ve yine yarınlara sakladığım Hüseyin’imi aramakta. “Kaç git buradan Hüseyin” desem de gitmez. 
Bir büyüğün dediği gibi:  “Maktul olun, katil olmayın. Mazlum olun, zalim olmayın.(2) Bunu elbet en çok o bilir: Maktul olur, mazlum olur ve artık gözyaşlarının katrelerinde saklı durur.

     Saygılarımla…
     m.fatih aydemir
     27.12.2010
      (1) Fil Suresi–1
     (2) İrfan Fethi Gemuhluoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder